Alfa Romeo
Açılımı gerçekten çok uzun (Anonima Lombardo Fabbrica Automobili) olduğundan birçok ülkede Alfa Romeo, sadece Alfa olarak anılıyor. Afta markası, Romeo soyadını kuruluşun-dan dokuz yıl sonra (1919'da) aldı. Tarihi romanlardan çıkma bir italyan yakışıklısının ismi olan Romeo, markanın adına etkileyici bir yan anlam da kattı. Aslında Romeo, sadece Nicola adlı bir Alfa mühendisinin soyadıydı. Firma 1910 yılında Milano'da kurulduğunda yönetim logo olarak, şehrin iki sembolünü kullanma kararı aldı. Bunlardan ilki, şehrin logosunda yer alan kızıl bir haçlı. İkincisi, Visconti Ailesi'nin flamasından alınan bir yılandı ve bu engerek, bir çocuğu yutuyordu. Bu ilginç logo, ilk Haçlı Seferi'nde Araplar'a karşı kazanılan zaferi simgeliyor. Alfa'nın amblemine, 1925 yılında kazandığı ilk dünya şampiyonluğunun ardından bir de defne yaprağından taç ilave oldu.
Aston Martin
Çay saati ve James Bond gibi, bir şekilde "çok ingiliz" geliyor insanın kulağına. Lionel Martin adlı girişimci, firmasına isim ararken birçok insanın ilk aklına gelen şeyi yaptı ve soyadını kullandı. Aston ismiyse, kurucunun 1913 yılındaki Aston-Clinton Tırmanma Yarışı'ndaki zaferine gönderme yapıyordu.
Audi
Ortaklarıyla yaşadığı ciddi bir anlaşmazlığın ardından August Horch, ortaklıktan ayrılarak kendi firmasını kurdu. Ancak firma, yasal engeller yüzünden kendi adım taşıyamıyordu. Bu nedenle Horch, soyadını Latince'ye çevirdi ve böylece Audi doğmuş oldu. 1920'li yıllarda yaşanan ekonomik krizin sonunda Audi, DKW'nin yönetimine geçti. Auto Union ise, 1932 yılında gerçekleştirilen Wanderer-Horch ortaklığıyla ortaya çıktı. Amblemdeki halkalar, dört kurucu firmayı temsil ediyor.
BMW
Ödüllü soru: "BMW ambleminde ne görüyorsunuz?" Çoğunluğun cevabı: "ikisi mavi, ikisi de kırmızı dört adet alan" olur herhalde. Bu cevaba katılan biriyseniz, fantezinizin biraz zayıf kaldığını kabul etmeniz gerekiyor. Çünkü amblemdeki bu dört alan, dönen bir pervaneyi simgeliyor. Adının açılımı "Bayerischen Motoren Werke" olan firma, Birinci Dünya Savaşı'nda uçak motorları üretiyordu. 1923 yılında üretilmeye başlanan R 32, markanın ilk motosikleti oldu. BMW markasına sahip ilk otomobil olan Dixi ise 1929 yılında üretilmişti. Mavi-beyaz renkli sembol 1917 yılından bu yana korunduğundan, bugüne kadar logonun sadece ayrıntılarında küçük değişimler gerçekleştirildi.
Chrysler
Bugün Chrysler, aslında ilk günlerine dönüş yaşıyor. Çünkü 1998 yılında üst yönetim, 1924'te Walter Chrysler tarafından hazırlanan orijinal logoya dönüş yapma kararı aldı. Bu markaya sahip ilk otomobilin taşıdığı logoda kullanılan altın mühür, kaliteyi temsil ediyordu. Çevresindeki çemberler tekerlekler, Chrysler yazısının alt ve üstündeki şimşek figürleriyse hız anlamına geliyordu. 1967 yılında logo, 5 köşeli bir yıldıza (Pentastar) dönüştürüldü. Yıldızın merkezinden yayılan 5 ışın, gruba bağlı markaları (Jeep, Plymouth, Dodge ve Eagle) simgeliyordu.
Citroen
Fransız markanın köşeli logosu, iç içe geçmiş iki açı sembolünden oluşuyor. Bu sıradışı geometrinin yaratıcısı, aynı zamanda firmanın da kurucusu olan Andre Citroen'di. Markanın ilk zamanlarında yaratılan bu köşeli dişli yapısı, çok sessiz çalışmasıyla bir devrim yaratmıştı. Andre Citroen, bunların ikisini alıp marka logosu haline getirirdi. ilk otomobilini 1919 yılında üreten firma, art arda kilometre taşı niteliğinde birçok model yarattı: Traction Avant (ganster otomobili), "Tanrıça" olarak da tanınan DS, 2CV...
Daewoo
Koreli markayı yaygın olarak Barış Manço'lu reklamlarılyla tanımıştık. Ancak fıskiyeyi andıran logonun anlamını çok az insan biliyor. 1974 yılında yaratılan bu logo, Kore dilinde "Daewoo" kelimesiyle anlatılan evrenin sonsuzluğunu simgeliyor.
Daihatsu
Logoda kullanılan uçan figür, kimilerine göre bir uzay gemisine, kimilerine göreyse mermiye benziyor. Ancak bu figür, aslında dinamik D harfinden başka bir şey değil. Marka adıysa, merkezinin bulunduğu yer olan Osaka-Dai ve Japonca'da otomobil fabrikası anlamına gelen "Hatsudoki" kelimesiyle ilintili. Japon firma, 1958 yılından bu yana Osaka'da otomobil üretimi yapıyor.
Fiat
Fabbrica Italiana Automobili Torino... İnsanın bu ismi hiç takılmadan söyleyebilmesi için en azından birkaç deneme yapması gerekebiliyor. Ancak kısaltmasını, yani Fiat'ı kullanmak çok daha kolay, italyan firma, logosunu günün modasına uygun olacak şekilde sürekli değiştirmeyi adet edinmiş durumda, ilk zamanların logosu, gençliğin beğenisine göre farklı şekiller aldı ve harflerin arasındaki noktalardan tamamen vazgeçildi. 1999 yılında Fiat, 1930'lu yıllardaki yarış başarılarını temsil eden yapraklı çelenge dönüş yaptı.
Ford
Henry Ford'un otomobillerinin burunlarında mavi zeminli bir logo bulunuyor. Dar bir oval formlu logoya sahip firma bu yıl, 100. doğum gününü kutluyor. Detroit merkezli firmanın logosu, Childe Harold Wills tarafından yaratıldı. Eğitimli bir reklam grafikeri olan Wills, Ford'daki görevinden önce, geçimini tasarlayarak sağlıyordu.
Jaguar
Jaguar'ın adım aldığı ileri atılan vahşi kedi formlu logosu, en trajik logolardan biri herhalde. Çünkü motor kaputunun üzerinde her an atılmaya hazırmış gibi duran minik Jaguar heykelciği, yayalarla çarpışmada yaralanma riskini artırması nedeniyle 1970'li yıllarda kaldırıldı ve yerini bir Jaguar kafasına sahip logoya bıraktı. Markanın adı da logosu da bir reklam ajansı tarafından tasarlandı. Ajansın birçok hayvan kullanarak farklı logolar hazırladığı, ancak Başkan William Lyons'un Jaguar’ı tercih ettiği rivayet ediliyor.
Kia
Kia'nın adı bile, bu Uzakdoğu ülkesinin amacını açıklamaya yetiyor. Çünkü Kia, Kore dilinde "Doğu'nun yükseliği" anlamında kullanılıyor. Firmanın kurucusu Chul Ho Kim tarafından 1952 yılında kararlaştırılan bu ismin, yavaş yavaş anlamının amacına ulaştığını söylemek yanlış olmaz. Firmanın izlediği global düşünce, marka adım çevreleyen elipsin dünyayı simgelemesiyle anlatılıyor.
Lada
Ruslar Lada'yı gerçekten çok seviyor. En azından ismini sevdikleri kesin, çünkü Rusça'da "sevgili" anlamında kullanılıyor. Marka ismi olarak ilk zamanlarda Shiguli (firma merkezinin yakınındaki küçük bir şehir) kullanılmış. Fabrika, Fiat'ın desteğiyle 1966-72 yılları arasında Moskova'nın 1000 km kadar güneydoğusunda kurulmuş. Fabrikanın Wolga Nehri'nin tam kenarında yer alması, S harfinin üzerindeki yelkeni andıran deseni açıklıyor.
Lamborghini
Bir zamanlar Bologna yakınlarında Renazzo köyünde sevimli bir çiftçi çocuğu varmış. Ferrucio Lamborghini adlı bu delikanlı, ne yazık ki çiftçilikle ilgilenmemiş, tarlada çalışmaktansa, İkinci Dünya Savaşı sırasında traktör ve klima üretmeyi tercih etmiş ve böylece çok zengin olmuş. Masal gibi gelen bu satırlar aslında gerçek. Ferrucio bir gün, mükemmel otomobili üretmeye ve bununla Ferrariler'i bile geride bırakmaya karar vermiş. Tüm bunlar 1963 yılında gerçekleşmiş ve yarattığı marka için burcu olan boğayı seçmiş.
Lotus
Gizemli ve güzel bir çiçek olan Lotus, uzunca bir süredir güzel otomobillerin de logosu olarak kullanılıyor. Logonun üzerindeki monogramdaki harfler, firmanın kurucusu olan ve karışım "lotus çiçeğini" olarak çağırdığı rivayet edilen Anthony Colin Bruce Chapman için kullanılmış. Egzotik İngiliz markasının geçmişindeki bu hikayenin ne kadar doğru olduğu tartışılsa da, romantik olduğu kesin.
Mazda
Ovalin içindeki şekil, Mazda'nın M'sinden başka bir şey değil. Mazda ismiyse, firma kurucusu Juriro Matsuda ile en büyük ateş ve ışık tanrısı Ahura Masdah'ın kısaltması olarak kullanılıyor.
Mercedes-Benz
Bu masalın kahramanıysa Gottlieb Daimler. Bir mucit olan Daimler'in, Mercedes Yıldızı'nı ilk kez 1873'te bir tebrik kartının üzerine çizdiği rivayet ediliyor. Gottlieb Daimler, güneşi de temsil eden bu yıldızın, kurucusu olduğu tesislerin üzerinde doğmasını ve bereket getirmesini istiyormuş. Ne yazık ki Daimler, üç kollu bu yıldız marka sembol olarak tescil edilmeden çok önce yaşama veda etmiş. Yıldızın üç kolu, denizde, karada ve havada motorizasyonu sembolize ediyor. Mercedes'in isim babasıysa 36 adet Daimler siparişi veren ve bunlara en sevdiği kızının adım koyan Emil Jellinek olmuş.
Mini
Mini'nin logosu da adı gibi minimalizmi temsil ediyor. Çünkü logoda sadece bir çift kanat ve marka adı bulunuyor. Logodaki minimalizminin tersine Mini markası, her zaman geçmişin ve günümüzün efsanesi oldu. Üretim rakamı milyonları bulan Mini'nin babası Sir Alexander Issigonis, Ekim 1988'de öldü. 1959 yılında geliştirilen otomobil, ilk zamanlarda Austin ya da Austin Mini adlarıyla da satıldı.
Mitsubishi
Acaba Japonlar ne demek istiyor? Özellikle de bu kelime, Mitsubishi gibi önemli bir markanın adıysa. Firmanın logosundaki üç adet paralelkenar, üç adet elması; "Mitsu" kelimesi, 3 rakamını; "Bishi" ise elması temsil ediyor. Böylece Mitsubishi, logosundaki gibi "üç elmas" anlamına geliyor ve elmaslar, firmanın izlediği üç felsefeyi temsil ediyor: Ticari sorumluluk, adalet ve ticaret yoluyla halkların uzlaşması.
Opel
Bir ahırdan çok daha iyi firma merkezleri görmüşlük. Ancak Adam Opel AG'nin hikayesi, gerçekten de bir çiftlikte başladı. Eski bir ahırı atölyeye dönüştüren Adam Opel, ilk başlarda dikiş makineleri, 1898'den itibarense otomobil üretmeye başladı. Günümüzdeki yıldırım yerine geçmişte, teknolojik ilerlemeyi temsil eden bir zeplin figürü kullanılıyordu. Zeplinlerin pabucu dama atılınca figür, yerini bir rokete bıraktı. Halen kullanılan yıldırım figürüne geçişse 1963 yılında gerçekleşti.
Peugeot
Hayvanlar aleminin kralı olan aslan, logo olarak Peugeot ürünlerinin yüksek kalitesini anlatmak için seçilmiş. Ancak bu ürünler, firmanın kuruluş yılı olan 1810'da otomobil değil, testere şeritleriymiş. Dişlerin keskinliği, kesilen yüzey üzerinde rahat hareket etmesi ve hızlı bir şekilde kesmesi, logonun yaratıcısına aslan dişlerini hatırlatmış olacak. Fransız firma, 1899 yılından bu yana otomobillerinde de aslan logosunu kullanıyor.
Porsche
Stuttgart'ın şehir flamasından alınan aygır figürü, Porsche logosunun altın renkli zemininde şaha kalkmış şekilde duruyor. Logodaki siyah-kırmızı şeritlerse, Württemberg Eyaleti'nin flamasından alınmış. Marka adı Porsche ise, kurucusu Ferdinand'ın soyadı.
Renault
Renault'yu ters çevirdiğinde de her şey aynı kalıyor, çünkü logo olarak kullanılan eşkenar dörtgen, tepetaklak edildiğinde de ; geometrik formunu koruyor. Hem de tam 75 yıldır. Bu şekil, modernliği simgeliyor. Firma kurucusu Louis Renault’nun (1877-1944) 20. Yüzyılın başında ürettiği ilk modellerde, Renault yazısı da bulunuyordu.
Rolls-Royce
Frederick Heny Royce bir yarış pilotuydu ve biraz müşkülpesent bir insandı. Fransız üretimi Decauville'in beklentilerini karşılayamadığını düşünen Frederick, kendi otomobilini "Royce" adı altında üretti. Charles Rolls ise, Royce'a fabrika kurmak için gerekli sermayeyi
sağlayan sanayici oldu ve marka adı da iki soyadının birleştirilmesiyle ortaya çıktı.
Rover
Cadde için bir gemi? Gerçekten de Rover'ın marka ambleminde bir Viking gemisi kullanılıyor. Bilindiği gibi Vikingler gezgin bir ırk ve Rover "gezgin" anlamında kullanılan bir sözcük. 1920'li yıllarda Rover müşterileri, yarım Pound ekstra bedel ödeyerek otomobillerinin ön kaputlarına bir kılıç ve kalkandan oluşan bir şilt yerleştirtiyordu. 1929 yılından bu yana İngiliz marka, logosunda bir Viking gemisi kullanıyor.
Saab
Saab'ın logosunda, bir kartal başı yer alıyor. Bu kartal, Saab'ın köklerinin de bulunduğu Güney İsveç'teki Skane kentinin eski flamasından alınmış. Saab adıysa, Svenska Aeroplan Aktie Bolaget kelimelerinin ilk harflerinden oluşturulmuş. İlk olarak uçak üretmek için kurulan firma, daha sonra Scania ile birlikte kamyon branşına da adım attı. Otomobil üretimiyse 1946'dan bugüne devam ediyor.
Seat
Seat, işimizi kolaylaştırıyor, Sociedad Espanola de Automobiles de Tourismo kelimelerinin ilk harflerinden oluşturulan marka ismi, neredeyse İspanyolca kursu gibi. Muchas gracias! Mavi bir zemin içindeki S harfinden oluşan logo, 1990'ların başında Amerikalı bir reklam ajansı tarafından tasarlandı. Çak az değişen ve günümüzde gümüş rengin hakim olduğu logodaki S harfinin çizimi, dinamizmi temsil ediyor.
Skoda
Doğu'daki Vahşi Batı... Skoda'nın logosundaki kanatlı ok figürü ile ilgili birçok efsane bulunuyor. Bunlardan birinde firmanın satış direktörü, Hindistan gezisinden yanında bir Hintli ile birlikte dönmüş. Hintli'nin başındaki süs ise, daha sonra Skoda'nın logosu haline gelmiş. Resmi açıklamaysa daha farklı: Siyah daire dünyayı, kanatlar ilerlemeyi ve ok da üretim hızını temsil ediyor. Kanadın üzerindeki delikse, bir göz olarak yorumlanıyor ve vizyon ile hassaslık anlamına geliyor.
Subaru
Mercedes tek bir yıldızla yetinirken, Subaru yıldız takımına ihtiyaç duyuyor. Bu takım yıldızsa, Türkçe'de Ülker ya da Süreyya olarak bilinen bir sistem. Yunan mitolojisinde Pleone'nin kızları ve Atlas anlatılır. Hikayede Orion, güzellikleriyle ünlü bu kızlara musallat olur. Zeus da bunun üzerine kızları gökyüzünde parıldayan bir takımyıldıza (Ülker/Süreyya) dönüştürür, ilk yıllarında Subaru, avcı uçakları için motor üretiyordu, ikinci Dünya Savaşı sonrasında Japonya yenilince galip devletler, Subaru'yu 12 parçaya ayırdı ve bunlardan altısı, 1953 yılında "birleşme" anlamına gelen Subaru adı altında yeniden birleşti.
Suzuki
Michio Suzuki de firmasına isim olarak soyadını seçen yatırımcılardan biri. Japonya'da Suzuki, bizdeki Öztürk ya da Kaya gibi çok sık rastlanan bir soyadı. Adının yaygınlığının verdiği alçak gönüllülük, logonun sadeliğinde de fark ediliyor. Sert köşelere sahip bir S harfinden oluşan logo, 300 sanat okulu öğrencisinin çalışmaları arasından seçilmiş. Hasır koltuklar üretmek amacıyla kurulan firmanın hikayesi, 1909 yılında başlıyor. 1952 yılındaki motos**let üretimini, 1955 yılında otomobil üretimi izledi.
Toyota
Japon üreticinin logo tasarımcıları, T harfinin oval olabileceğini göstererek, "tasarımda sınır yoktur" sözünü bir kez kanıtladı. Logodaki küçük elipsler, müşterinin ve otomobilin kalbini temsil ediyor. Müşteri memnuniyeti, takım ruhu ve ilerleme isteği, logoyu oluşturan üç elipsin diğer anlamları.
Volvo
Latince konuşabilen bu İsveç markası: "ben yuvarlanıyorum" diyor. Volvo'nun Eski Roma dilinde bir sözcük olması, Volvo adlı bir kurucusunun olmadığını da işaret ediyor. Gerçekten de kurucuların adları Gabrielsson ve Larson'du. Firmanın amblemiyse bir Volvo yazısı ve arka plandaki oklu bir daireden oluşuyor. Mitolojide bu oklu daire, demir silahlarıyla savaş meydanlarında terör estiren savaş tanrısı Mars'ı sembolize ediyor.
VolksWagen
VolksWagen'nin ambleminin nasıl oluştuğu hakkında kesin bir bilgi yok. Bir rivayette, V ve W harflerinden oluşturulan bu logonun tasarımcı Xaver Reimspiess tarafından 1937'de çizildiği söyleniyor. Porsche tasarımcısı olan Reimspiess'in her fırsatta kalem ve kağıda sarıldığı bilinen bir gerçek, ilk logoda kullanılan dişlilerin çevresindeki desenler, Nazi'lerin kullandığı Gamalı Haç'ı andınyordu. Bunun dışında Kaplumbağa'da, çark içerisinde bir KdF logosu da kullanıldı. VW markasıysa, 1948 yılında tescil edildi.
Tuning Nedir ?
Gücü artirmak, yol tutuşu ve frenaji güçlendirmek, kabin ve karoserde degisiklik yapmak, bir baska deyisle otomobili ayricalikli kilmak..
Tuning yada diger adiyla Modifiye denince akla ilk gelen motorda güç artirimi oluyor. Neredeyse motorun üretimiyle birlikte gelismeye baslayan modifiye islemi, günümüzde bir sektör haline geldi. Tabii boyutlari da çok genisledi. Artik standardin disinda otomobilin gücünü, yol tutus özelliklerin! ve görünümünü degistirmek amaciyla yapylan islemler modifiye olarak adlandiriliyor.
Teknolojinin gelismesi, ürünlerin farkli zevklere göre tasarlanmasini sagladi. Bu degisimde motorsporlarinin da katkisi çok büyük. Öyle ki, kabin içindeki "süslemelerden" alüminyum görünümlü depo kapaklarina kadar tüm aksesuarlarin temelinde motorsporlari yatiyor. Dis görünümde jant-lastik, karoser kiti, farlar, far kaslari, son susturucular, aynalar ve hava kanallari otomobili farkli kilan ayrintilar. Bu aksesuarlardan bir bölümü, otomobilin sadece görünümüne degil, yol tutusuna da katki sagliyor. Kabindeyse direksiyon simidi, vites topuzu, konsol kaplamalari koltuklar ve renkli gösterge zeminleri yapilan degisiklikler arasinda yer aliyor.
Modifikasyonun temel amaci, gücü artirmak. Standarttan daha genis piston kullanmak ya da egzantrik milinin derecesini degistirmek, motora güç kazandirmanin en etkin yollari.
Bunlari destekleyen diger islemler, elektronik beyin programinin gelistirilmesi ve hava emmeyle egzoz sisteminin modifikasyonu. Turbo takviyeli motorlarda bu islemlere ek olarak turbo valfinin basinç limitini artirmak, intercooler'i büyütmek ve pop-off supapi monte ederek güç artirilabiliyor.
Otomobilde teknik olarak modifikasyon sadece gücü artirmayi degil, yol tutusu güçlendirmeyi ve frenaj kabiliyetini artirmayi da kapsiyor. Bu degisimler neredeyse bir zincir gibi birbirini takip ediyor, çünkü gücü artirilan otomobili yolda tutmak için birtakim teknik degisiklikler yapmak ve güvenli durabilmesini saglamak için fren sistemini güçlendirmek gerekiyor. Biri eksik oldugunda, kötü sonuçlanabilecek kazalarin yasanmasy her an mümkün. Bu nedenle modifiye islemini profesyonel kisilere birakmak en dogrusu. Dünyanyn en büyük modifiye firmalarinin Türkiye temsilcilikleri bu amaçla hizmet veriyor. Bu arada kullanilan parçalarin mutlaka belgeli ve trafikte kullanima uygun olduguna dikkat etmek gerekiyor.
Dikkate alinmasi gereken bir baska nokta da bu isin hobi olarak degerlendirilmesi. Son yillarda özellikle performans tutkunu gençler arasinda yaygynlasan modifiye, farkli amaçlarla yapildiginda, insanlarin hayatini tehlikeye atacak sonuçlar dogurabilir. Yarismak için caddelerin uygun olmadigini unutmamak gerek.
Drift Nasıl Yapılır ?
El freni kullanarak
Bu en temel tekniktir. Viraja giriş esnasında debriyaja basılır ,aracın hızı ayarlandıktan sonra düğmesi basılı kalacak şekilde el freni çekilir, arkadan kaymanın başlamasıyla birlikte gaz veriler ayak debriyajdan çekilir ve kaymakta olan arka kısım gaz ve kontra ile kontrol edilir.
Not: Drift sırasında ideal viraj çizgisi kaçmış ise bu teknik ile yeniden kontrol sağlanabilir.
VİTES İLE LASTİKLERİ KİLİTLEME (Shift Lock)
Viraja yaklaşırken vites küçültülür.Aracın burnu viraj içine doğru çevrilir. Debiyaj hızlıca bırakılarak arka lastiklerin kilitlenmesi sağlanır,bu şekilde aracın kuyruğu kaymaya başlar.Ardından gaz verilerek bu kayma hareketi devam ettirilir.Bu teknik el freni çekemeye benzetilebilir.
Not:Aracın güç aktarım organlarını en az yoran tekniktir.
GÜÇ İLE (Power Over)
Virajın merkezine (apex) yaklaşıldığında dip gaz vererek aracın arkasının kayması sağlanır.Bundan sonra gaz ve direksiyon ile araç kontrol edilir.Bu teknik için güçlü çekişe sahip otomobiller gerekmektedir.
SAVURMA (FEINT)
Araç viraja girmeye yakınken önce virajın aksi tarafına doğru yönlendirilir yani kontra verilir. Daha sonra oluşan sekme etkisi ( ağırlık transferi )ile birlikte araç viraj yönüne çevrilir.Bu şekilde arkadan kaymaya başlayan araç gaz ve kontra ile kontrol edilir.
DEBRİYAJ TOKATLAMAK (Clutch Kick)
Aracın güçten düştüğü durumlarda gerekli gücü alabilmek için deviri yükseltip debriyajı bir anda bırakma suretiyle patinaj sağlamak için kullanılır.Bir drift tekniğinde çok diğer tekniklere yardımcı olacak bir kullanıcı bilgisidir.
LİMİT FREN (Braking)
Bu teknikde viraja girmeden önce dreksiyon viraj içine yönelmiş haldeyken frene basılır ve araç viraj içinde arkadan kayana kadar ayak frende kalır.Kayma hareketi başladıktan sonra gaz ve direksiyon ile araç kontrol edilir.Gereğinden fazla hızlı girilen virajlarda araç önden kayacaktır,bu yüzden viraja girerken hızı ayarlamak çok önemlidir.Önden kayma durumunda pilot araca yön verme konrolünü kaybeder ve araç viraj dışına doğru kayar.
EURO-NCAP Nedir ?
EuroNCAP, Avrupa koşullarını temel alarak, araçların dayanıklılığını test eden "tamamen bağımsız" bir kuruluştur. Bu kuruluş, İngilitere ve Almanyadaki otomobil kulüpleri tarafından ve diğer Avrupa ülkelerindeki otomobil kulüpleri tarafından finanse edilen bağımsız bir kuruluştur.
Araçları "belirlenmiş" test şartlarına göre puanlayarak not verir. En kısa açıklaması budur. Bu "belirlenmiş test şartları" ise daha önce binlerce kazadan elde edilen sonuçların ortalamasıdır.
Önden Çarpma Testi
Araçlar, deforme olabilen yüzeye %40'lık bir temasla çarptırılırlar. %40 'ın sebebi ise, kazalardaki çarpma yüzeylerinin ortalamasıdır ve aynı zamanda aracın dayanma gücünü zorlayan bir orandır. Çünkü araç sadece bir bölümü ile engele çarpmakta ve bu yüzden ortaya "dengesiz enerji dağılımı" kullanılarak araçların gövde yapılarının bu dengesiz dağılıma nasıl tepki vericekleri ölçülmektedir.
64km/h lik hız "az" gelmesin. Çünkü çarpılan yüzeyin ağırlığı ve aracın %40 lık çarpma yüzeyinin "ortaya çıkardığı enerji", 100 km/h hızla duran bir engele çarptığınızda ortaya çıkan enerji ile aynıdır.
Bu testte incelenen, araçların önden çarpmalarda ne kadar hasar aldıkları ve bu hasarın araçların güvenlik kafesleri olarak tabir edilen yolcu bölümüne ne kadar yaklaştığıdır. Testte yolcuların baş, boyun, omuz, göğüs ve bacak bölümlerinden aldıkları hasarlar ölçülür.
Testte araçlar %40 lık yüzeye çarpmalarına rağmen enerji tüm bölümlere yayılır.
Yandan Çarpma Testi
Bu testte 50km/h lik hızla, deforme olabilen bir yüzey araçlara yandan çarptırılır. Bu testte incelenenler ise, araçların orta kapı direklerinin ve kapı içindeki çelik güvenlik yapılarının ve dolgularının sağlamlığıdır. Aynı zamanda R Noktası olarak belirlenen yüzeyde ne kadarlık bir hasar meydana geldiğine bakılır. Amaç yandan çarpmalarda yolcuların vücutlarının hangi bölümüne ne kadar zarar geldiğinin ölçülmesidir. Daha çok omuz, göğüs, kalça ve bacak bölümleri incelenir.
Yandan Direğe Çarpma Testi
Bu testte 29km/lik hızla araç, yandan bir direğe çarptırılır. Bu testin asıl amacı yandan çarpmalarda yolcuların baş ve boyun kısımlarından alabilecekleri hasarları ölçmektir.
Arka Rüzgarlık Uygulaması
SPOILER UYGULAMALARI
Arka rüzgarlık (kanat) dediğimiz şey, arabanın bagajının üstüne takılan biraz eğimli olan parçadır.
Genel Kural : Bir cismi yere ne kadar bastırırsanız o kadar zor kaydırırsınız.
İşte bu kuraldan yola çıkarak diyebiliriz ki bir arabanın arkası yere ne kadar çok basılırsa, o kadar zor kayar. Arka kanat takılması olayı, özellikle yüksek hızlarda yol tutuşunu arttırmak için yapılan bir uygulamadır. Arabanın yardığı hava, arkaya taktığınız, biraz öne doğru yatırılmış kanata çarparak bir kuvvet uygular ve arabanın arkası yere doğru bastırılır. Bu arka kanatların açısı çok önemlidir. Ne düz olmalıdır, ne de fazla eğik.
Piyasadaki arka kanatlardan Renault 21'lerde görebileceğiniz çite gibi dümdüz olanları görüntüden başka bir işe yaramazlar fazlasıyla.
Ancak bir Subaru Impreza'ya baktığınızda, hem kanadın büyüklüğü hem de biraz öne doğru eğilmiş yapısı, arabanın arkası üzerinde büyük bir kuvvet uygular ve arka tekerleklerin tutuşunu büyük oranda arttırır. Bu da sizin kullanımınıza ister otobanda yüksek hızlarda olsun, ister virajlarda olsun, daha doğrusal, stabil bir sürüş sağlar.
Arka kanat uygulamasında dikkat edilmesi gereken noktalar:
Araca arka kanat takıldığı zaman yüksek hızlarda oluşacak baskıdan ve arabanın arkasının yere daha çok bastırılacağından dolayı, tekerlekler üzerine normalden daha fazla basınç gelecektir. Tekerleklerin bu basınca karşı koyabilmek için normal değerinden biraz daha fazla şişirilmesi gerekmektedir. Kesin bir şey söyleyememekle birlikte ben olsam, kanadın boyutuna ve etkisine göre arka tekerlekleri fabrika verilerinden 1 ya da 2 psi daha fazla şişirirdim.
Avantajı, dezavantajı
Avantajı az önce de bahsettiğimiz gibi yol tutuşunu iyileştirmesidir. Dezavantajı ise yakıt tüketimini bir miktar arttırmasıdır. Ama bu önemsenecek boyutlarda değildir.
Ön Tampon-Altı Rüzgarlık Uygulaması
Normalde bir araba giderken, önündeki havayı yararak ilerler. Yardığı havanın büyük bir bölümü arabanın üstünden diğer miktarı da arabanın altından ve yanlarından geçerler. Yarılan havanın, arabanın altından geçen kısmı, arabaya alttan bir miktar kuvvet uygulayarak aracı az da olsa yerden kaldırır. Bunun karşılığında da aracın üstünden geçen hava arabayı yere bastırır. Ama biz daha iyi bir yol tutuş istiyorsak, arabanın altından geçen hava miktarını azaltabiliriz. Bunun için ön tamponun altına yaklaşık 5cm yüksekliğinde ek bir parça takılabilir. Bu takılan parça arabanın yardığı havanın, aracın altına girmesine bir miktar engel olur, bu sayede de yol tutuş bir miktar iyileşir.
Özellikle yüksek hızlarda arabayı kontrol etmekte zorlanıyorsanız, arabayı düz bir çizgide tutamıyorsanız, araba sanki hafifmiş ve sağlam bir şekilde gitmiyormuş gibinize geliyorsa, ön kanat uygulaması sizin sorununuza çare olabilir.
Sonuç
Özellikle motor modifiyesi görmüş ve motor gücü arttırılmış araçlarda, ön ve arka rüzgarlık uygulamaları son derece gereklidir. Motor gücü artmasına rağmen, halen hafif olan araç, yüksek hızlarda dengesizlik, kontrol zorluğu çekebilir. Mesela 120bg. olan bir P106GTI'ısiz 150-160 bg yaptıysanız bu araba uçma eğilimi gösterebilir.bunun için ön ve arka kanatlar son derece faydalıdır.
Araçların Kanatları Spoilerlar
Spoiler denince bir çok kişinin aklına Ankara trafiğinde araçların yüzde 90'ında dekoratif amaçla bulunan sonradan monte edilen plastik parçaları gelir. Peki spoiler gerçekten dekor mu? Yoksa araba üzerinde bir işlevi var mı?
Araçların ağırlığı hızları yükselttikçe azalır. 30 km hızla giden araç ile 130 km hızla giden bir aracın ağırlıkları çok farklı olur. Araç hızlandıkça hafifler. Hafifledikçe de kontrolü zorlaşır. Bu noktada spoilerlar devreye girer.
Araçlarda ön ve arka olmak üzere iki tür spoiler bulunabilir. Araç, önünde bulunan havayı yararak ilerler. Eğer aracın arkasında doğru dizayn edilmiş bir spoiler varsa hava spoilera çarparak aracın arkasını yere bastırır.
Bu da aracın ağırlığını; dolaylı olarak da yüksek süratteki yol tutuş kabiliyetini arttırır. Eğer aracın arkasında bulunan spoiler iyi dizayn edilmemişse aracın yol tutuşunu son derece olumsuz etkiler. Aslında spoilerları uçakların kanatlarına benzetebiliriz. Kanatlar uçakları havaya kaldırır, spoiler ise aracın havalanmasını önler. Uçakların 200 km'den sonra havalandığını ve Porsche Turbo'nun 300 km son sürati olduğunu düşünürseniz bazı arabaların spoilera olan ihtiyacının ne kadar çok olduğunu daha kolay anlarsınız.
Eğer aracınızda fabrika çıkışı bir spoiler mevcutsa ekstra olarak bir şey yapmanıza gerek yok. Ama sonradan aracın arkasına spoiler taktırdıysanız arka lastiklerinizin havalarına dikkat etmeniz gerekir. Spoiler takıldıktan sonra yüksek hızlarda arabanın arkası yere basılacağından arka lastiklere normalden daha fazla baskı gelecektir. Arka lastikleri fabrika değerinden biraz daha fazla şişirerek bunun önüne geçebilirsiniz.
Araç havayı yarıp ilerlerken bir miktar hava da aracın altından geçer. Bu hava akımı aracı yukarı doğru kaldırır; yani hafifletir. Otomobil üreticileri bunu düşünerek ön spoilerları üretmiştir. Ön spoilerlar aracın altından geçen havayı büyük ölçüde keser ve aracın yol tutuşuna katkıda bulunurlar.
Spoilerlar doğru uygulandıkları taktirde araçların yol tutuşlarını güçlendirirler. Fakat yanlış uygulamalar aracın yol tutuşunun bozulmasına, daha fazla benzin tüketimine neden olabilir. Genellikle otomobillerini modifiye edip güçlerini yükselten kişiler yol tutuşlarını iyileştirmek için spoiler kullanırlar.
SES SİSTEMLERİ
1. Head Unit (Teyp):
Aracımıza ses bilgisini sağlayan üründür.Genelde normal araçlarda tek başına seslendirmeyi de yapar.içinden amfilidir, hoparlörler için küçük bir düzeyde güç sağlar.
2. Coax. Hoparlör (Normal bildiğimiz Kolon):
Çeşitli boylarda olur. 10,13,16 cm ve 6*9 inch oval yapılarda bulunur. 2,3, yada 4 yollu olur. Her yol bir ünitedir.Mesela 3 yollu bir coax hoparlör için: basları için geniş bir ünite,orta sesler için bir ünite ve tizz sesler için daha küçük bir ünite tek bir yapıda bağlıdır.Genelde en ucuz ses yoludur.
3. Komponent:
Coax'dan farkı, ünitelerin ayrık yapıda ve sesi filtreleyen bir "cross over"'ın bulunmasıdır. 2 veya 3 parçalı olur. her sesi frekansından ayırarak ünitelere dağıttığı için coax'a göre daha net ve verimli olur.
4. (Sub)Woofer:
Ağır Bass sesleri için büyük ve pahalı ürünlerdir. Genelde 20 ila 38 cm arasında değişen çaplarda vardır.En yaygını 30cm'lik olanlardır.Değişik çeşitleri vardır:
5. "Band Pass" Enclosure (4rth order) Kutulu modeller:
En alt frekansları yakalamak ve sese derin bas efektleri ile yardımcı olmak içindir, yüksek güç gerektirir.
6. "Ported" Enclosure Kutulu modeller:
Derin ve Sert basları birlikte verir,çoğunluğun kullandığı modeldir.Yuvarlak bir borudan gelen hava ve Kutunun üstünde bulunan Woofer yüzeyinden yayılan ses ile çalışır. Her kaliteli sistemin vazgeçilmezidir.
7. "Sealed" (Portsuz) Kutulu modeller:
Sert ve dinamik bas verirler, uğuldama ve derinden efektler için yanlarında Band Pass Kullanılması iyi olur. Küçük kutluarda kullanılırlar.
8. "Free Air" Modeller:
Genelde pioneer'ın piyasada çok sunduğu modellerdir.Kutu olmadan monte edilir ve sesi genelde çok net vermese de Bagajda yer kaplamamsı açısından en ideal küçük sistem bas parçalarıdır.
9. Amfiler:
Teypten gelen bilgiyi daha da güçlendirerek yüksek güç ihtiyaçlarını karşılarlar. Sadece yüksek seste deil, alçak seste de gücünü belli ederek sesin kalitesini genelde arttırırlar.Asıl amaç yüksek güçlü üniteleri karşılamaktır. Çeşitli modelleri vardır: D class(Mono Bas amfisi), Full Range...kullanılcak üniteye göre seçim yapılmalıdır.
10. Capasitör(Kapasitör, Kondansatör) :
Farad birimiyle ölçülürler. Analog ve Digital(sayısal)'ları vardır. Normal Akü güçlü bir ses sisteminin yükünü kaldıramayacağı için buna ani güç ihtiyaçlarını kaldırabiliecek bir ünite bağlanır.Bu elektrik gücü biriktiren üniteye bu ad verilir.Genelde Yuvarlak tüp şeklinde olur.
11. Aktif Crossover:
Ses frekanslarını teypten alınır alınmaz ayıran ya da amfilenmiş sesi değişik ünitelere göndermeye yarayan ve daha profosyonel sistemlerde kullanılan ünitedir.
12. Sound Proccessor:
içinde aktif crossover, efektler, ekolaizer v.b. gibi sistemler barındıran, teyp'ten alınan sese bu özellikleri veren ünitedir.Çok prof. sistemlerde kullanılır.
13. Eko (Ekolayzır) :
Sesi Frekanslarına göre kendinize özelleştirmenizi sağlar.Basları arttırıp tizzleri düşürmek gibi.Tabi kaç band ise o kadar çok ses ayarı yapmaznızı sağlar.Birçoğunda ayrı subwoofer çıkışı bulunduğundan basları daha verimli amfilemenizi sağlar.
Limited Frenaj
Doğru frenaj yapabilmek ciddi bir beceri işidir. Yavaşlamak istediğinizde fren pedalına basarsınız. Eğer daha çok yavaşlamak istiyorsanız pedala biraz daha kuvvetli basarsınız. Bu yaklaşım şehir içi trafiğinde gezinirken oldukça yeterli olacaktır. Ancak yüksek performanslı bir sürüş esnasında hızınızı istediğiniz oranda ve mümkün olan en kısa sürede düşürmeniz önem kazanır.
Eğer fren pedalına gereğinden az basıyorsanız frenaja daha erken başlamanız gerekecek bu da fren mesafenizi ve sürenizi uzatacaktır. Bunun aksine frene gereğinden fazla bir kuvvetle basmak da tekerleklerinizi kilitleyecek, direksiyon kontrolünüz kaybolacak, fren mesafeniz uzayacak ve lastiklerinizde düz bölgeler şeklinde aşınmalar meydana gelecektir. Bu durumlardan kaçınmak için yapılması gereken şey limit frenlemedir.
LİMİT (EŞİK) FRENLEME
Fren pedalına tekerleklerin tam kilitlenme noktasından bir parça daha az bir basınç uygulanarak yukarıda sözü edilen olumsuz durumların ortaya çıkmasını önlerken fren mesafesi ve süresini en az değerde tutmaktır.
Fren limiti bir çok parametreye bağlı olarak değişim göstermektedir. Bunları iki grupta toplamak mümkündür.
Fren limitini alçaltan (tekerleklerin daha kolay kilitlenebileceği) etkenler:
Meyil inme.
Sıklıkla tekrarlanan tümsekler ve çukurlar.
Gevşek yüzey kaplamaları (tozlu, mıcırlı ve toprak yollar).
Su, yağ, çiğ gibi kayganlığı arttırıcı etkiler.
Büyük kamber açıları ve yolun gidiş doğrultusuna dik yöndeki eğimi.
Aşırı sıcak veya soğuk lastikler
Fren limitini yükselten etkenler:
Meyil tırmanma.
Temiz ve kuru yol yüzeyleri
Uygun sıcaklıktaki lastikler
Yapılması gereken şey; sürüş esnasında yukarıdaki etkenlerin varlığını ve değişimini sürekli olarak izleyip değerlendirerek fren limitine olacak etkilerini göz önüne almaktır. Diğer bir değişle yol durumu değerlendirilmeli ve tekerlekleri kilitlemeksizin en yüksek fren gücü uygulanacak şekilde pedala uygulanan basınca karar verilmelidir.
SIKLIKLA YAPILAN FRENLEME HATALARI
- Fren limitinin bilinmemesi dolayısıyla çoğu zaman erken ve hafif frenaj sonucu frenleme süresi ve mesafesinin uzaması nedeniyle zaman kayıpları artmaktadır.
- Yukarıdakinin tersine çok geç ve sert fren yapmak da arabayı kontroldan çıkarabileceği gibi kıymetli yarış lastiklerini de duman haline getirecektir. (Bu durum daha çok başlarda olmaktadır. Yarış dergileri okumak yerine yarışmaya başlandıktan bir süre sonra geçer:-)).
- Bu tür sert frenajların sonucu çoğu zaman virajın giriş noktası kaçırılabilmekte ve yoldan çıkma tehlikesi ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bir süre sonra lastiklerinizden "LAP LAP LAP" diye bir ses duyarsanız bu, lastiklerinizin bu tür kızaklamalar sonucu üzerlerinde oluşan düz bölgelerin yere çarpma sesi olabilir.
- Önemli hatalardan birisi de viraj içerisinde dönüş esnasında fren yapmaktır. Bu düşük süratler için bir sorun teşkil etmez. Ancak yüksek performanslı bir sürüşte şık bir spin ve yol dışına çıkma ile sonuçlanabilir. Frenaj işlemi viraj öncesinde bitmiş, hız ayarlanmış olmalıdır. (Sol ayak freni hariç tabii).
Fren pedalına kıracak gibi çok ani biçimde basmak, pompalamak, tekmelemek vs. faydasız hareketlerdir.
LİMİT FRENLEME EGZERSİZLERİ
Limit freni trafikte denemek gerçekten çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Küçük bir hata önünüzdekinin arkasından çarpmanıza veya arkanızdakinin size çarpmasına sebep olacaktır. Bu durum gerçekleştiğinde üzülmek veya pişmanlık bir işe yaramayacaktır. En iyisi kendinize boş ve tercihen kaygan bir yol bulmanızdır. Fren pedalına uyguladığınız basınca konsantre olmanız işinizi kolaylaştırabilir.
- Kendinize bir işaret seçip bu noktadan sabit bir hızla (40-50 km/h ile başlayın) geçerken frene başlayın ve bunu en kısa durma mesafesini elde edene kadar tekrarlayın.
- Daha sonra iki işaret arasında çalışmaya başlayacaksınız. Birinci işareti geçtiğiniz an fren pedalına sabit bir basınç uygulamaya başlayın ve araç durana kadar bu basıncı değiştirmeyin. Tam ikinci işaretin üzerinde durana kadar bu egzersizi tekrarlayın.
Eğer yarı otomatik veya otomatik vites kutulu bir otomobiliniz yoksa heel and toe tekniği ile vites küçültmeyi öğrenmeniz faydalı olacaktır. Bu tekniğin amacı;
Vites küçültme esnasında ayak debriyajdan çekildiğinde ani bir motor freninin meydana gelerek arabanın dengesini bozmasının önüne geçmek.
Kavrama esnasında ortaya çıkacak darbenin debriyaj, vites kutusu ve akslar üzerinde tahribat yapmasını veya ömürlerini kısaltmasını önlemektir.
Eğer gelecekte daha hızlı gitmeyi düşünüyorsanız bu tekniği kullanmaya ihtiyacınız olabilir.
VİTES KÜÇÜLTME
Bir viraja yaklaşırken öncelikle hızınızı düşürür ve viraj içi kontrol ve viraj çıkışında hızlanma için bir veya bir kaç! vites küçültürsünüz. Bu işlem esnasında muhtemelen ayağınız gazdan çekili olduğundan motor devri rölanti değerine kadar düşecektir. vitesi küçültüp debriyajdan ayağınızı çektiğiniz anda ise her ne kadar gaza tekrar bassanız da yarış tipi debriyajlar sizin yumuşak bir kavrama sağlamanızın önüne geçecektir. (Zaten sizin o anda bu kadar zamanınız olmayacaktır). Sonuç olarak kaygan zeminde arabanın kararlılığı bozulabilir veya kıymetli tahrik aksamınızdan (debriyaj, pirizdirek mili, vites kutusu ve diferansiyel ve akslarınız) bazı parçalar daha küçük parçalara ayrılabilir.
Eğer heel and toe tekniğini kullanmak istediğinizi düşünürsek, yukarıdaki durumda yapılması gerekenler
HEEL AND TOE TEKNİĞİ
Yine aynı viraja yaklaşıyorsunuz. Sağ ayağınız ile frene basarken sol ile debriyaja basıp vitesi küçültün. Bundan sonra sağ ayağınızın topuğuyla veya yanıyla (sağ ayağınızın burnu hala fren üzerinde kalacak şekilde bileğinizi bükerek) gaz pedalına hafifçe dokunup motoru hızlandırın ve debriyajı bırakın. Evet hepsi bu.. Böylece darbesiz ve yumuşak bir şekilde vitesinizi küçülttünüz..
Daha çok pist yarışlarında faydalı olacağına inandığım bu tekniği rallilerde uyguladığımı söyleyemem.. Sanırım bunun nedeni arabamın motorunun kompresyon değerinin etrafına dehşet saçacak kadar büyük olmaması, benim bu işi becerememem veya önden çekişli bir araba kullanıyor olmam nedeniyle özellikle keskin viraj girişlerinde arabanın arkasının hafiflemesi ve bir miktar kayarak daha kolay biçimde virajı dönmemi sağlaması.... .... Bahaneleri olabilir:-))
Bu tekniği kolaylıkla kullanabilmeniz için fren pedalı ile gaz pedalı seviyeleriniz birbirine yakın olmalıdır. En ideal durum kendinizi en rahat hissettiğiniz durumdur. Ayrıca pek çok sportif pedal kiti bu tekniği destekleyecek şekilde özel formlarda üretilmektedir. Ayrıca kullanılan ayakkabılar da çok büyük önem taşımaktadır. Tabanı çok dar ayakkabılar ile boşu boşuna vakit kaybetmeyin. Normal düz tabanlı bir yürüyüş ayakkabısı yeterli olacaktır. Tabii en iyisi pahalı bir sürücü ayakkabısı almak.
PRATİK ÇALIŞMA
Yeniden malum geniş ve boş mekanınızdasınız.. Büyük daireler çizmeye başlayın ve vitesinizi 2 den 1 e düşürün. Bunu önce alıştığınız şekilde daha sonra da dahiyane heel and toe tekniğini kullanarak deneyin. 1-2 saat veya 3-5 yüz tekrardan sonra bu işi otomatik olarak yaptığınıza karar verdiğinizde bu sefer 3 den 2 ye düşmeye peşisıra 3 e çıkmaya ve yeniden 2 ye düşmeye başlayın. En çok bir ayda bu işi kusursuz derecede iyi yapabilirsiniz. Bu tür denemeleri trafiğe kapalı alanlarda yapmanızın herkesin sağlık ve !! mutluluğu !! için yerinde bir davranış olduğunu unutmayın.
SONUÇ OLARAK
Yarış hayatımda edindiğim en önemli tecrübe; kazaların hep beklenmeyen zamanlarda geldiği ve arabadan inildiğinde kestirilenden daha fazla hasar verdiğidir. Güvenlik açısından standart bir araba ile bir yarış otomobili arasındaki tek benzer nokta; her ikisininde dört tekerlekli olmalarıdır.
El Freni İle Viraj Dönmek
90 ve üzerindeki sert ve uzun virajların dönülmesinde veya aracın gidiş yönünün ani olarak değiştirilmesi gereken durumlarda (el freninin arka tekerlekleri tuttuğu araçlarda) el freni kolu çekilerek arka tekerleklerin kilitlenmesi sonucunda aracın arkasının kayması sonucu dönüş yarı çapını küçültmek mümkündür.
Yarış arabalarında özellikle lastiklerin yeri çok sağlam tuttuğu asfalt zeminde dahi sürücünün arka tekerlekleri kolayca kilitleyebilmesi için hidrolik el freni pompaları kullanılmaktadır. Standart arabaların çoğunda bulunan mekanik (telli) el freni donanımları ise toprak ve mıcır zeminde yeterli işlev görmesine rağmen asfalt zeminde ciddi kuvvetlere gereksinim duymaktadır.
Araç viraj girişine gelindiğinde frenaj tamamlanmış olmalı ve araç istenilen hızda ve viteste bulunmalıdır. (Büyük çoğunlukla bir veya iki vites küçültülmelidir.) Daha sonra sert bir direksiyon hareketiyle aracın burnu viraja sokulmalı ve hemen el freni kuvvetle çekilerek meydana gelen merkezkaç kuvvetinin aracın arka kısmını savurması sağlanmalıdır. Bu işin en kolay kısmını teşkil etmektedir.
Eğer zemin toprak, çamur veya mıcır ise düşük hızlarda bile aracınız hızla virajın içine doğru yönelecektir (oversteering) bundan sonra el freni bırakılıp direksiyon ve gaz pedalının aynı anda kullanılmasıyla aracın burnunu virajın gidiş istikametinde
tutmak gerekmektedir. Bunun için çoğu zaman direksiyonu toplamak ve hatta dönüşün sonuna doğru virajın aksi istikametine doğru çevirmek gerekebilir.
Bu işlemler son derece kararlı ve şaşmaz bir biçimde gerçekleştirilmelidir. Aksi halde atılan bir spin çok daha ciddi zaman kayıplarına neden olacaktır. Bu nedenle denemelere de çok düşük hızlarla başlanmasında sayısız yarar vardır.
El freni çekildiği esnada kolu tepesinde bulunan ve el freninin boşaltılmasını sağlayan düğme sürekli olarak basılı tutularak el freninin kilitlenmesinin önüne geçilmelidir. Yarış arabalarında çoğunlukla bu düğme sökülmüştür.
DİKKAT!
Bu yöntem bilerek aracın dengesini bozmak ve arka kısmını savurmak esasına dayanır.
Yeterli ustalığa ulaşılmadan yapılacak böyle bir hareket, etraftaki çarpılabilecek her şeye çarpma riski taşımaktadır. Bazı insanların arabalarını ailelerinin bir ferdi olarak gördüklerini ve haklı olarak “pardon!” cevabını yeterli bulmayacaklarını unutmayın. Bu tür denemeler için trafiğe kapalı ve ağaçsız!! boş alanlar seçilmesi sonradan pişman olmanın önüne geçebilir. Ancak takla ve yangın gibi tehlikeler daima vardır. Bu nedenle tek başınıza ıssız
bir yerde bu tür denemeler yapmak da riskli bir davranıştır.
PRATİK ÇALIŞMA
İlk denemeler için toprak alan üzerine koyacağınız bir plastik kukuleta veya bidonun etrafından U dönüşü yapmak önerilebilir. Burada el freninin çekili tutulduğu süre ve direksiyon/gaz kombinasyonu çalışılmalıdır. Başlangıç için 30-40 km/h lik bir sürat fazlasıyla yeterli olacaktır. Yukarıda söylenenler önden çekişli bir araç için geçerlidir. Ancak arkadan iter araçlarda da büyük benzerlik vardır.
Sol Ayak Freni
Sol ayak freni, önden çekişli otomobillerin etkin ve süratli biçimde kullanılabilmesi açısından en önemli sürüş tekniklerinden birisidir. Sıklıkla yarış sürücüleri tarafından kullanılmaktadır. Sağ ayak alışıldığı şekilde gaz pedalına basılı durumdayken sol ayağın da fren pedalına basmasıyla uygulanmaktadır. Bu teknik aşağıda sıralanan durumlarda kullanılmaktadır.
Aracın istenilenden az dönmeye (understeering) başladığı durumlarda (basit olarak önden çekişli bir araca viraj içerisinde gaz verilmesi durumunda veya çok hızlı olarak viraja girildiğinde) dönüş yarı çapını küçültmek.
Aracın çok fazla zıplamaya meyilli olduğu engebeli yüzeylerde zıplamayı sınırlandırmak
Turbo otomobillerde yavaşlamak için gazdan ayağı kaldırmaya gerek bırakmaması sonucu turbo basıncının düşmemesi ve aracın daha çabuk süratlenmesini sağlamak..
Şu unutulmamalıdır ki bir yarışçı özel etap içerisinde sadece ve sadece daha hızlı gitmeyi düşünür. Şehir trafiğinde ise sürücünün kendisinin ve çevre araçlardaki sürücülerin güvenlikleri en önemli unsurdur. Dolayısıyla burada anlatılanları şehir içi trafiğinde denemek yüzde 90 bir kaza ile sonuçlanacaktır. Trafik kazalarının şakası olmadığı açıktır.
Ayrıca fren lambalarının sürekli yanması arkadan gelen sürücüyü şaşırtabilir ve bir kazaya sebep olabilir veya lambanın önündeki pleksiglas stop camı da eriyebilir. (Bu çok önemli değil..:-))
Bunlara ek olarak fren balataları ve diskleri çok daha hızlı biçimde aşınacak, fren sistemi aşırı ısınacak, fren hidroliği kaynayarak frenlerin "şişmesine" sebep olacaktır. Yanı kısaca aracın servis ihtiyacı ve maliyeti büyüyecektir.
Ralli parkurlarında edindiğim şahsi tecrübelerime dayanarak söyleyebileceğim son şey eğer sol ayak fren esnasında sağ ve sol ayaklarınızın işlevlerini karıştırırsanız sonucun epeyce acıklı olabileceğidir. Bu nedenle iyice ustalaşmadan kullanılmaması yerinde olacaktır.
İLK UYGULAMA
Evet bu kadar yeter.. Hala vaz geçmediyseniz öncelikle debriyaja basmaktan hissizleşmiş sol ayağınızı biraz çalıştırmak gerekli.. Bunun için boş bir asfalt yol bulun ve yaklaşık 30-40 km/h hızla giderken sol ayağınızı YAVAŞÇA fren pedalının üzerine koyarak aracınızı yavaşlatmayı deneyin.. İlk denemede çok kolay olmadığını göreceksiniz.. Eğer bir otomatik vitesli araba bulabilirseniz bu iş daha kolay olabilir.
Direksiyonu kırdıktan sonra sertçe el freni çekildiğinde ne olacağı iyi kötü bilinmektedir. (bilinmiyorsa yine boş tercihen toprak bir araziye ve 30-40 km/h sürat!!!:-))
Burada yapılan, ön tekerlekler halen dönüyorken arka tekerleklerin kilitlenmesi ve bu şekilde yol tutuşlarının azaltılarak, direksiyonun ani kırılması sonucunda ortaya çıkan merkezkaç kuvvetinin etkisiyle arabanın arka tarafının savrulmasıdır. Bunun dışarıdan görünüşü ise oldukça küçük yarı çaplı bir dönüş hareketidir. Bu teknik sıklıkla yarışlarda çok keskin U virajların dönülmesinde kullanılmaktadır.
Sol ayak fren de sanki el freni çekilmişçesine aracın arkasının savrulmasını sağlayacaktır. Ancak çok daha hassas bir kontrol yapmak mümkündür. Öncelikle ön tekerleklerde motor gücü bulunduğundan ve gaza basılmaya devam edildiğinden ön tekerlekler dönmeye ve yol tutmaya devam edeceklerdir. Arka tekerlekler ise fren pedalına basıldığı oranda tutulacaklar hatta kilitleneceklerdir. Böylece aracın dönüş yarı çapı küçültülebilecektir. Viraj içinde gaz ve fren pedallarıyla oynayarak istenilen çizgide kalmak mümkündür. Frenden ayak kaldırıldığında dönüş yarı çapı büyüyecek, fren pedalına basınç uygulandıkça da küçülecektir.
PRATİK ÇALIŞMA
Eh kolay görünüyor değil mi? Artık mevsime göre toprak veya buz zeminli ve etrafta çarpacak bir şeyler bulunmayan bir alana gitme zamanı geldi.. Bir kaç koni veya plastik kutu ile kendinize virajlar hazırlayıp önce bu parkuru sol ayak fren yapmadan normal olarak geçin. Ancak bu esnada yavaşlamak amacıyla fren kullanmak istediğinizde sol ayağınızı kullanın. Sol ayağınızla istediğiniz hassasiyette fren yapamadığınız sürece sol ayak frenini başaramazsınız. Bu, başlangıç aşamasında yıllarca sağ elini kullanmış birinin sol eliyle yazmaya çalışması gibi uğraştırıcı bir işlemdir.
Şimdi değişik bir şeyler yapma zamanı.. Viraja girdikten sonra motor gücünü kesmeksizin (gaz pedalı basılı halde) sol ayağınızla fren uygulayın. Eğer doğru yaptıysanız arabanın arkasının viraj dışına doğru kaydığını hissedersiniz. Dönüş tamamlandığında (arabanızın burnu girmek istediğiniz yönü gösterdiğinde) direksiyonu toplayıp, freni bırakmalı ve gaza basarak yola devam etmelisiniz.
Eğer doğru yaptıysanız arabanızın arkasının ön tekerleklerinin etrafında (pivot noktası) nasıl döndüğüne şaşıracaksınız. O yüzünüzdeki şaşkın gülümsemeyi silip tekrar ve tekrar deneyerek aracınız üzerinde tam hakimiyet kuracak yani arkasını tam istediğiniz noktada istediğiniz kadar kaydırabilecek şekilde becerinizi arttırabilirsiniz.
İlk denemelerinizde muhtemelen elde edebileceğiniz tek sonuç sadece arabanın viraj içinde yavaşlamasıdır. Daha az fren kullanarak tekrar deneyin, ne kadar az bir basınç gerektiğine şaşıracaksınız. Ayrıca önce direksiyonu kırıp aracı viraja soktuktan sonra fren uygulamayı unutmayın. Buradan 200 km/h ile gelip viraja girdikten sonra fren uygulanması gerektiği anlaşılmamalıdır. Böyle yapılırsa sonuç en azından unutulmaz bir spin ve muhtemelen ciddi bir kaza olacaktır. Söylenmek istenen; hızı makul bir seviyeye düşürmek için uygulanan frenaj (sol veya sağ ayakla) bittikten sonra araba viraja sokulup sonra kontrol amacıyla sol ayak fren uygulanmalıdır.
İlerleyen zamanda sadece dönüşler yerine ardarda iki virajdan oluşturacağınız S ler ile çalışmaya devam etmelisiniz.
Sol ayak freni uygulamayı öğrendiğinizde aracınızı asla düşünemediğiniz kadar güvenli ve hızlı biçimde kontrol edebileceğinizi fark edeceksiniz. Ancak başarısız denemelerin cesaretinizi kırmasına izin vermeyin. Çalışmaya devam edin ve aniden kolaylaşıverdiğini göreceksiniz.
0 yorum
Etiketler: Oto Bilgi
TURBOCHARGE
Turboşarj, egzoz gazı ile çalışan bir süperşarj olarak tanımlanabilir. Gücünü süperşarj gibi kayışlardan ve dişlilerden değil, egzoz gazının basıncından alır.
Yanma odasında patlayan hava benzin karışımı, gaza dönüşerek egzoz sübaplarından egzoz manifolduna doğru itilir. Bu aşamada egzoza giden gazın basıncı, yol üzerindeki turbonun pervanesini döndürür ve bu yönlü pervane sayesinde gazın önemli bir kısmını türbüne girer.
Türbün basınçlı gazla dolduğu andan itibaren ters yöndeki kompresör pervane de basınçla dönmeye başlar. Gazı, basınçlı bir şekilde, dışarıdan alınan ve emme manifoltuna giren temiz havanın üzerine püskürterek motora giren toplam hava yoğunluğunu ve basıncını normalin yaklaşık %50 daha üstüne çıkarır. Bu da içeri giren havanın benzinle birlikte ateşlendiğinde çok daha şiddetli bir patlama gerçekleştirmesini sağlar.
Tabi ki süperşarjda olduğu gibi, turboda da motor kompresyon oranı atmosferik motorlara göre daha düşük tutulmalıdır. Aksi takdirde yüksek basınçtan dolayı motor çabuk yıpranacak ve hatta çok zorlandığı durumlarda motorun patlama riski ortaya çıkacaktır.
Turbo uygulaması, motorun pistonları ve gerekiyorsa diğer aksamının da uygun şekilde değiştirilmesi suretiyle yapılmalıdır. Gücün %50’lere varan artışına dayanma ihtimali zayıf olan şanzıman ve aktarma sisteminin de değiştirilmesi gerekebilir.
Turbo motorlar kullanılırken dikkat edilmesi gereken bir başka husus ise otomobili yüksek devirlerde kullandıktan sonra motor stop edilmeden önce kısa bir müddet de olsa rölantide çalıştırılarak, türbünün boşalması ve soğumasına izin verilmesidir. Aksi takdirde gazın sirkülasyonu esnasında türbün boşalmadan bir miktar gaz içerde hapis olacak ve zaman içinde turboyu ciddi şekilde yıpratacaktır. Turbo uygulamasının motorda çok daha fazla yük ve yüksek ısılara yol açacağı ve bunun için intercooler uygulamaları veya diğer soğutma yöntemleri gerektiği unutulmamalıdır.
Turbo uygulaması özellikle ülkemizdeki otomobil modellerinde süperşarjdan daha yaygındır.
Bu uygulamanın bir çok zaman Avrupalı standart otomobillerde fabrika çıkışı uygulandığı da görülmektedir. Örnek olarak VW’nin 1.8 litre hacimli 125 beygir güç üretebilen motoruna uygulanan çok küçük türbünlü bir turbo ile 1.8T motorunu yarattığı ve 150 beygir güç ürettiği bilinmektedir.
Eski Honda Accord’larda kullanılan 2 litre motorlu 135 beygir güç üretebilen Honda motoru, Rover tarafından 220 coupe turbo ve Rover 620ti modellerinde güçlü bir turbo ile kullanılmıştır. Sonucunda 200 beygir güç üreten bir makine ortaya çıkmıştır.
TURBOCHARGE
Turboşarj, egzoz gazı ile çalışan bir süperşarj olarak tanımlanabilir. Gücünü süperşarj gibi kayışlardan ve dişlilerden değil, egzoz gazının basıncından alır.
Yanma odasında patlayan hava benzin karışımı, gaza dönüşerek egzoz sübaplarından egzoz manifolduna doğru itilir. Bu aşamada egzoza giden gazın basıncı, yol üzerindeki turbonun pervanesini döndürür ve bu yönlü pervane sayesinde gazın önemli bir kısmını türbüne girer.
Türbün basınçlı gazla dolduğu andan itibaren ters yöndeki kompresör pervane de basınçla dönmeye başlar. Gazı, basınçlı bir şekilde, dışarıdan alınan ve emme manifoltuna giren temiz havanın üzerine püskürterek motora giren toplam hava yoğunluğunu ve basıncını normalin yaklaşık %50 daha üstüne çıkarır. Bu da içeri giren havanın benzinle birlikte ateşlendiğinde çok daha şiddetli bir patlama gerçekleştirmesini sağlar.
Tabi ki süperşarjda olduğu gibi, turboda da motor kompresyon oranı atmosferik motorlara göre daha düşük tutulmalıdır. Aksi takdirde yüksek basınçtan dolayı motor çabuk yıpranacak ve hatta çok zorlandığı durumlarda motorun patlama riski ortaya çıkacaktır.
Turbo uygulaması, motorun pistonları ve gerekiyorsa diğer aksamının da uygun şekilde değiştirilmesi suretiyle yapılmalıdır. Gücün %50’lere varan artışına dayanma ihtimali zayıf olan şanzıman ve aktarma sisteminin de değiştirilmesi gerekebilir.
Turbo motorlar kullanılırken dikkat edilmesi gereken bir başka husus ise otomobili yüksek devirlerde kullandıktan sonra motor stop edilmeden önce kısa bir müddet de olsa rölantide çalıştırılarak, türbünün boşalması ve soğumasına izin verilmesidir. Aksi takdirde gazın sirkülasyonu esnasında türbün boşalmadan bir miktar gaz içerde hapis olacak ve zaman içinde turboyu ciddi şekilde yıpratacaktır. Turbo uygulamasının motorda çok daha fazla yük ve yüksek ısılara yol açacağı ve bunun için intercooler uygulamaları veya diğer soğutma yöntemleri gerektiği unutulmamalıdır.
Turbo uygulaması özellikle ülkemizdeki otomobil modellerinde süperşarjdan daha yaygındır.
Bu uygulamanın bir çok zaman Avrupalı standart otomobillerde fabrika çıkışı uygulandığı da görülmektedir. Örnek olarak VW’nin 1.8 litre hacimli 125 beygir güç üretebilen motoruna uygulanan çok küçük türbünlü bir turbo ile 1.8T motorunu yarattığı ve 150 beygir güç ürettiği bilinmektedir.
Eski Honda Accord’larda kullanılan 2 litre motorlu 135 beygir güç üretebilen Honda motoru, Rover tarafından 220 coupe turbo ve Rover 620ti modellerinde güçlü bir turbo ile kullanılmıştır. Sonucunda 200 beygir güç üreten bir makine ortaya çıkmıştır.
SUPERCHARGE
Şekilde görüldüğü gibi, süperşarj aslında basit bir kompresördür. Dışarıdan gelen havayı basınçlı bir şekilde içeri püskürtecek şekilde dizayn edilmiştir.
Süperşarjın iki çeşit uygulanması mümkündür. Emme manifoldu ile throttle body arasına veya throttle body’nin önündeki hava girişine monte edilebilir. Eğer emme manifoldu ile throttle body arasına monte edilirse, enjeksiyon sisteminde mekanik bir değişiklik yapmadan benzin akışının ayarlanması mümkün olur. Bu genellikle yarış otomobillerinde de tercih edilen daha pratik bir sistemdir. Eğer süperşarj throttle body’nin önünde monte edilirse, gelen basınçlı havayı karşılamak için normalden daha yüksek basınçla yakıt püskürtülmesi gerekecektir.
Süperşarjın içindeki kompresör çalışma gücünü yine motor kayışlarından ve dişlilerden alır. Bu çalışmak için turboşarja göre daha fazla güç gerektiren bir sistemdir. Ayrıca sağladığı sıkışma sebebiyle motorun çabuk yıpranmasına sebep olmaması için motor kompresyon oranı pistonların değişmesi suretiyle düşürülmelidir.
Dezavantajı ise ;Aynı silindir hacminde ve aynı yanma odalarına sahip iki motordan, süperşarj uygulanmış olan motor aynı büyüklük içinde daha fazla sıkıştırma ile çalışacak ve daha fazla benzin yakacaktır. Buna karşılık turbo uygulamasındaki kadar yüksek güç veremeyecektir.
Dereceli Eksantrik Mili
DERECELİ EKSANTRİK MİLİ
Dereceli Eksantrik Milleri standart eksantrik millerinden farkli olarak performansa yonelik duzenlenmis yapilari ve ayarlanmış dereceleri sayesinde gerek cadde otomobillerinde gerekse yarış otomobillerinde yüksek güç ve tork sağlayan performans parçalarıdır.
Dereceli Eksantrik Mili Nasıl Çalışır?
Dereceli Eksantrik'ten güç çıkmasını sağlayan temel unsur subaplarin açılıp kapanma ve açık kalma zamanlarinin degismesidir. Bu konuda Teknik Bilgi olarak bilinmesi gereken birkaç kavram vardir:
LIFT: Lift, eksantrik milinin subaplari ne kadar bastırdığını gösteren değerdir.
DURATION: Subapin yatagindan çıktığı zamanki derece ölçümüdür.
OVERLAP: Giriş ve çıkış subaplarinin aynı anda açık olduğu sürenin derecesidir. Giriş eksantrik milinin açılış numarası çıkış eksantrik milinin kapanış numarasına eklenerek hesaplanır.
POWER BAND: Eksantriğin gücünü verimli bir şekilde verebildiği devir aralığıdır.
Dereceli Eksantrik Mili Ne Kadar Güç Verir?
Cadde otomobilleri için üretilmiş eksantrikler derecelerine ve kullanıcının seçimine göre 10bg ile 25 bg arasinda güç üretebilecek kapasitedelerdir, yarış otomobilleri için üretilmiş eksantrikler ise çok daha yüksek olarak 80-100bg'lere kadar güçler üretebilmektedirler.
Eksantriklerin hangi özellikleri neleri etkiler?
Eksantrikleri tanımlarken üreticilerin kullandıkları bir çok özellik vardır. Bunlardan en yaygın olarak kullanılanların aracın motor gücünü nasıl etkilediğini bilmek, eksantrik mili seçiminizde size yardımcı olabilir.
Duration: Emme ve Egzoz için ayrı ayrı belirtilir. Subapın, 360 derecelik döngü içerisinde kaç derecelik sürede açık kaldığını gösterir. Cadde tipi eksantriklerde bu değer 250-270 dereceler arasında oynayabilir, yarış tipi eksantriklerde ise 300 derecelere kadar çıkabilir. Bu değer arttıkça motorun maksimum gücü artar, ancak bu değer artışının, motor üzerinde gerektirdiği farklı tadilatlar da olduğu için cadde tipi dereceli eksantriklerde genelde göreceli olarak düşük değerler tercih edilir.
Overlap: Emme subapının açılmasından, egzoz subapının kapanmasına kadar geçen, iki subapın birlikte açık kaldığı süredir. Bu sürenin artışı, egzoz gazının daha çabuk tahliyesini, akabinde emme manifoldundan gelen temiz hava ve benzin karışımının daha çabuk bir şekilde silindirlere çekilmesini sağlar. Araçların, fabrika çıkışı eksantriklerinde bu değer oldukça düşüktür. Bu sayede düşük devirde uygun güç ve tork yakalanır. Ancak dereceli eksantriklerde, eksantriğin derecesinin artışına göre Overlap değerinin de artmasıyla yüksek devirdeki güçte çok etkili artışlar görünür. Bu yüksek güç artışıyla birlikte rölantide de küçük düzensizlikler görülebilir. Tabii ki bu düzensizlikler daha çok, yüksek dereceli yarış eksantriklerinde belirgindir. Cadde tipi dereceli eksantriklerde konfordan ödün verilmeyerek, bu değer, fazla olmayan bir miktarda arttırılarak uygun güç ve tork artışı sağlanır.
Lift: Eksantrik kataloglarında genelde Full Lift olarak geçer, subabın yatağından maksimum ne kadar uzağa açıldığının milimetre olarak değeridir. Full Lift'in artışı tüm devir bandı üzerinde bir miktar güç ve tork artışı sağlar. Full Lift'ten ayrı olarak, Lift konusunda esas önemli olan nokta, bir subapın yatağından hangi hızla çıktığı ve ne kadar süre Full Lift pozisyonunda kaldığıdır. Full Lift değerleri aynı olan iki eksantrik kıyaslandığında, daha kısa sürede Full Lift pozisyonuna gelen ve o pozisyona yakın pozisyonlarda daha uzun süre kalabilen subap zamanlamasını sağlayan eksantriklerde güç artışı göreceli olarak daha da yüksektir.
Timing: 22-62, 62-22 şeklinde bir örnek ele alındığında;
İlk 22, emme subapının üst ölü noktadan kaç derece önce açıldığını,
İlk 62, emme subapının alt ölü noktadan kaç derece sonra kapandığını,
İkinci 62, egzoz subapının alt ölü noktadan kaç derece önce açıldığını,
İkinci 22, egzoz subapının üst ölü noktadan kaç derece sonra kapandığını belirtir.
Duration ve Overlap bu değerler sayesinde hesaplanır.
Dikkat edilmesi gereken noktalar:
Başlangıç seviyesindeki cadde tipi dereceli eksantrikler standart motorlarda başka hiç bir tadilat gerektirmeden, tamamen sorunsuz bir şekilde kullanılabilmesine karşın, özellikle iddialı kalkış yarışları için hazırlanan otomobillerde kullanılan yüksek dereceli cadde eksantriklerinde dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır.
Yüksek dereceli eksantrikli motorların daha yüksek devirleri çevirebilmesiyle birlikte, eksantriğin yapısı gereği artan Duration ve Full Lift değerlerinin sonucunda, subapla pistonun birbirlerine en yakın oldukları mesafe standart ve düşük dereceli eksantriklere göre bir hayli azalır. Yüksek dereceli eksantriklerde, eksik ve hatalı uygulama sonucu, subapla pistonun temas etmesiyle subaplar yamulabilir. Bu olay özellikle yüksek devirlerde ve erken vites düşürme sonucu yığılma denen olayla meydana gelebilir.
Bu tehlikeyi önlemek için eksantrik mili üreticilerinin sunduğu özel subap yayları mevcuttur. Bu yaylar gerek daha hafif, gerekse direnç olarak daha kuvvetli oldukları için subapların yuvalarına gereken zamanda oturmalarını sağlayarak olası sorunları ortadan tamamen kaldırırlar. Yüksek dereceli eksantrik uygulamalarında subap yayı değişimi, önemle üzerinde durulması gereken bir noktadır.
Son Susturucu Modifiyesi
Son Susturucu Modifiyesi
Fiyatı birazcık yüksek olmakla birlikte yine de hava filtresinden sonra yapılabilecek uygun modifiyelerden biridir.
Çalışma Prensibi
Egzoz sistemi modifiyesinin mantığı motorun egzoz subaplarundan çıkan atık gazların dışarıya daha kolay atılmasını ve pistonların artık egzoz gazlarını o küçük borulardan ve susturuculardan dışarıya postalamak için uyguladıkları direncin azaltılmasını sağlamaktır.
Standart egzoz susturucuları, adından da belli olacağı üzere motorun, egzoza yansıyan seslerini susturmak için yapılmışlardır. Ama bu susturma işlemi sırasında da egzoz gazlarının çıkışynı zorlaştırırlar ve bu da arabanın performansının olabileceğinden daha düşük olmasına sebep olur. İşte bu olayda, modifiyeciler için performans tipi egzoz susturucularu üretilmiştir. Bu susturucular egzoz sesini fazla kesmezler, gaza bastuğınızda baya bir bağırurlar, ama aynu şekilde motordan çukan gazun da dışarıya kolay bir şekilde atılmasını sağlarlar. Aslında çıkardığı ses de çok sportif bir sestir. Malum yarış motorsikletlerinin çıkardığı seslere benzer sesleri.
Uygulaması
Bir egzoz sistemi üzerinde 2 tane susturucu ve enjeksiyonlu arabalarda bir de katalitik konvertör bulunur. (Egzoz gazını temizleyen bir alet). Bu 2 susturucu, orta susturucu ve arka susturucu olarak adlandırılırlar. Bir egzoz modifiyesinde, öncelikle arka susturucu değiştirilmelidir. Arka susturucuyu değiştirmek, orta susturucuya nazaran daha yüksek performans artışı sağlarlar.
Aslında en iyi performans için komple bir egzoz sistemi uygulaması yapmak gerekir. Bu uygulama, orta ve arka susturucuların, performans tipi susturucularla değiştirilmesi, egzoz borularının daha geniş borularla değiştirilmesi ve katalitik konvertörün iptali ya da performans tipi katalitik konvertörlerle değiştirilmesinden oluşmaktadır. Olayın en sonunda ise Headers denilen, egzoz manifoldu sisteminin değiştirilmesi vardır. Fakat bu olayın maliyeti diğerlerine göre daha yüksek olduğu için genelde en son olarak uygulanır.
Avantajları, dezavantajları
Ses olayına girmek uygun olmaz. Bu kimisinin rahatsız olacağı, kimisinin ise hoşlanacağı bir durumdur. Fakat ses olayıda susturucu markalarına göre değişebilmektedir. Supersprint susturucularının onaylı olduğu ve az ses çıkardığı bilinmekle beraber, Remus susturucularının da daha fazla performans verdiği fakat yüksek sesinden dolayı başınıza polisleri topladığı bilinmektedir. Onun için Supersprint'in onaylı susturucularını tavsiye edilmektedir.
Modifiye edilmiş egzoz sisteminin motor performansını etkileme konusuna gelirsek. Performans, farklı devirlerde farklı değişiklikler gösterir. Motor gücünde, yüksek devirlerde (4000 ve üstü) %10'lara kadar varan farkedilir bir artış yaşanmasına rağmen, düşük devirlerde de (3000 ve altı)bir miktar güç düşüşü görülmektedir. Yani bu modifiye sistemini ancak aracınızı devirli olarak kullanıyorsanız uygulamanız mantıklıolur. Aksi takdirde, şehir içi veya sakin kullanımlarda beklediğiniz etkiyi bu sistemden göremezsiniz... Düşük devirli kullanımlar için en uygun modifiye Chip Tuning'dir.
Yeni Nesil Fren Diskleri
Yeni Nesil Fren Diskleri (Seramik Fren Diskleri)
Otomobillerde kullanılan fren disklerinin %95'i metal alaşımdan imal edilmiştir. Son 4-5 yıldır kapsam iyice genişlemiş ve bu fren diskleri "havalandırmalı" olarak çoğu otomobilde standart olarak yer almaya başlamıştır. Bu disklerin yüzeyi, hava akımını verimli kullanmak ve bu hava akımı ile disk yüzeyini soğutmak amacı ile özel tırtık panelli ve/veya delik yüzeyli olarak üretilmektedir.
Ancak bu metal alaşımlı disklerin zayıf noktası ard arda yapılan sık frenlemelerde çabuk ısınması ve bu ısınma yüzünden fren mesafesini uzatmasıdır.
Günümüz WRC otomobillerinde ve bazı üst sınıf spor otomobillerde görev alan Seramik Fren Diskleri ise, Karbon ve Seramik Kompozit Malzemeden imal edilmektedirler. Bu fren diskleri, yüksek hızlarda iken kısa mesafede duruşa imkan tanıdıkları kadar, ısınma konusunda herhangi bir problem yaratmamaktadırlar.
Elbette ki kısa mesafede duruş çok pistonlu fren sistemleri ile gerçekleşmektedir ancak seramik fren disklerinin de buna katkısı göz ardı edilemezdir.
Seramik Fren Disklerinin getirdiği avantajlar sıralanmak istenirse :
Alaşım metal disklere göre,
1. Daha fazla performans
2. Çok daha hafif olmaları
3. Konfor açısından daha başarılı olmaları
4. Islak zeminlerde frenlemede daha iyi sonuçlar vermeleri
5. Korozyon ve paslanmalara karşı çok daha uzun süre dayanıklı olmaları
6. Çok daha uzun ömürlü olmaları, kolay yüzey çizilmeleri ile karşılaşmamaları
7. Teknik açıdan daha güçlü ve profesyonel fren sistemlerine uygun olmaları
Seramik Fren Diskleri şu an için :
- Ferrari Enzo
- Ferrari Challenge Stradale
- Ferrari F430
- Ferrari 575 HGTC
- Ferrari 612 Scaglietti
- Mercedes-Benz SLR
- Porsche GT3
- Porsche GT2
- Audi S8 (opsiyonel olarak sunulmaktadır)
gibi otomobillerde standart ekipman olarak mevcuttur.
Seramik fren disklerinin en büyük eksisi ise, pahalı olmalarıdır.
Sıralı LPG
Sıralı LPG Dönüşüm Sistemi yeni olan bir sistemdir. Bu sistem, "Common-Rail" dizel teknolojisinde görmeye alıştığımız "Orantılı ve Otomatik Dağıtım" prensibini kullanır. Yani klasik LPG sistemlerindeki gibi kontrolsüz dağıtım oluşmamakta, gaz, yanma odalarına "elektronik bir ünite" ile dağıtılmaktadır.
Elektronik ünite ile dağıtımın faydası nedir ?
Bu sistemde, gaz "kontrollü" olarak yanma odasına verildiği için manifold içinde motora zarar verebilecek patlamalar oluşmaz. Çünkü, elektronik üniteye ek olarak her silindir başında enjektör bulunur. Bu enjektörler, daha önce kullanım ve araç tipine göre elektronik üniteye yerleştirilmiş programa uygun olarak gazı yanma odasına aktarır. Bununla birlikte, gaz hem aracın motor yapısına uygun olarak hem de sürücünün kullanım tarzına uygun olarak yanma odasına verilir ve atık gaz durumu minimuma iner.
Kontrollü gaz dağıtımının bir önemli avantajı da "motor çekişi" nin düşmemesidir. Bu sayede araç dönüşüm sonrası performansından pek birşey kaybetmez.
Sıralı LPG Sistemi, ilk çalıştırılma anında otomatik olarak benzinli moda geçer. Çalıştırma sonrası LPG dönüşümü devreye sokar.
Sıralı LPG hakkında diğer detaylar
1. Sistem ayarlarının "çok iyi" yapılması gerekir. Çünkü kötü ayarlar, araçta 10 Hp ye varan kayıplara sebep olur.
2. Ayarların iyi yapılması aracınızda kayıp oluşturmaz. Çünkü iyi ayarlanmış bir Sıralı LPG sistemi en fazla 1.5 Hp kayıba neden olur.
3. Ayarların yapılması sırasında aracın modeli, üretim yılı, motor serisi ve sürücünün kullanım yapısına uygun ayarlar seçilmelidir.
4. Sıralı LPG Sisteminin kullanılması sırasında herhangi bir yasal problem oluşmaması için, dönüşüm sonrası hazırlanan proje ile birlikte ruhsata kaydettirme işlemi yapılmalıdır.
5. Sıralı LPG Sistemleri "güvenlik" konusunda tehlike arz etmez. Çünkü halihazırda ECR6701 standardına uygundur.
6. Sıralı LPG Sisteminde unutulmaması gereken, 20.000 km'de bir filtre değişimi ve düzenli yaz ve kış ayarları yapılmasıdır.
ECR6701 Standardı : Bu standarda uygun sistemler otomatik gaz tahliyesine ve sistem içi gaz basınç kontrolüne sahiptir. Sistem, nakliye borularındaki gaz basıncını sürekli olarak takip eder. Belirlenen bir aralığın dışına çıkıldığında, sistem gaz basıncını tahliye eder ya da sızıntı ihtimaline karşın akışı kapatır
LPG Dönüşüm Sorunları
Ülkemizde yıllardır kullanılan LPG dönüşüm sistemleri, ilk olarak araçların ön camlarına yapıştırılan ve üzerinde "Bu araç kapalı alanlara park edemez" uyarısı ile eksi notlarını almaya başlamıştır.
Ancak bu uyarının yarattığı "olumsuz" duruma rağmen, LPG dönüşüm kitleri yaygınlaşmaya devam etmiştir. O kadar yaygın hale gelmiştir ki, önceleri "eski teknoloji" otomobillere başlayan montaj artık günümüzde "Range Rover" lara kadar genişlemiştir.
LPG dönüşüm motor için risk yaratır mı ?
Tabi ki yaratır. Örneğin, klasik LPG sistemlerinde gaz "kontrollü" olarak dağıtılmadığı için, manifold içinde meydana gelen patlamalar motora "direkt" zarar verebilir.
Ayrıca, klasik LPG sistemlerinde motorun çekiş gücü "hissedilir" derecede düşer. Aracın fabrika test koşullarında gördüğünüz son hız değeri 10-15 km/h aşağıya iner. Hatta bazen, son hızı 190 km/h olan araçların, LPG dönüşüm sonrası en fazla 160 km/h hıza çıkabildiği görülmüştür.
Ek olarak belirtilmesi gereken nokta ise, bazı otomobillerde LPG dönüşüm sisteminin motor conta ve esnek / plastik bağlantılarına zarar verdiğidir. Ancak bu hasar çok nadirdir. Ayrıca "kullanıma" da bağlıdır.
LPG dönüşüm neden koku yaratıyor ?
Bu korkulacak bir nokta değildir. Bu koku, LPG dönüşümlü araçların ilk kalkış anında oluşur. Bunun sebebi ise, klasik LPG sistemlerinin yanma odasında gazın tamamını yakamamasıdır. Tam yanmayan gaz ya da ortaya çı kan artık gazdır duyulan o koku.
ßy Umut The BMW Racing